son beğenilen tanımları son kötülenen tanımları
genel istatistikler
hayat kurtaran bir mısra var"
bu vesileyle izledim, video'da bir takım gerilla görüntüleri üzerinde nuri dersimi'nin kürt gençlerine seslenişi okunmuş. (dünyaya gözünü yeni açanlar için söylüyorum; kendisi 19. yüzyılın sonunda doğduğundan olacak, çoktan ölmüştür. adı dersim isyanıyla beraber anılan bir şahsiyettir. mustafa kemal tarafından sivas kongresine çağrıldığı rivayet edilir, falan filan...) "şimdi bunlar hoş şeyler mi?" derseniz, ben "bilemem" derim. düşünürüm ki; bu propagandif bir şey olabilir tabii, hoşumuza gitmebilir, huzurumuzu kaçırabilir, tabii, bu kimlik siyasetleri bir arada yaşamamızın önünde manidir tabii, bütün mümkünlerin kıyısındayız, türk vehimlerine emanetiz, önce paranoya sonra tevekkül, tabii... ama kafamızda bir takım rabıtalar kurmak, inanmak, bunları mesnetsizce ortaya saçmak da pek ahlaki bir tavır değil tabii. şu anda sevsek de sevmesek de terkedemediğimiz meclisimizin mezkur mebuslarını topyekün yaftalamak da hoş değil tabii. görmek istemediklerimizi bir şekilde önümüze koyan "bir takım medya" karşısında "nerde bu devlet" diye haykırmak da pek yakışıklı bir durum değil tabii. "sen kimsin ki/ benim kim olduğumu biliyor musun ki?" tonundan siyaset yapmak ise iptidai, kahve işi tabii. namaz da islamın şartlarından, politikanın değil tabii.
satranç tahtalarında sevişiliyor güldürerek geometriyi"
tek kanallı çocukluğumuzdan bildiğimiz "trt arı stüdyoları"nı ilk defa görüyor olmalıydı o da ben gibi, ki bu bile başlı başına garip bir hadiseydi!.. eline boynuz şeklinde bir ödül tutuşturmuşlardı; alabildiğine heyecanlıydı; oyuncu değildi, daha doğrusu diğer oyuncular gibi bir film hilesi hissi uyandırmıyordu halleri; gülünce gerçekten gülüyordu ki bu yüzden güzeldi... ertesi sabah gazetede görmüştüm onu. törenin üstünden 12 saat bile geçmemişti. öldüğünü yazıyordu gazete. ölüm üstüne tekrar düşünmek gerekmişti.
bir nar gibiyim"
akif kurtuluş'undur, evet. "halkın imlası taşarsa coğrafyadan geçer onlar iki yağmur damlasının arasından göstererek devlete bütün zerafetini belki de onlarbindir bir çarşıda kendini kaybetmek gibi bir şey olur bu kefyede buluşanların safrana karışması gibi gövdeye bulaşan bir bedesten gibi. orda yeşil, kandan alırken rengini tarihin biçimine bürünür güneş kim güvenir peki tarihe iki kaşın arası varsa yolunu bulmak için ateşi savunmak yetiyorsa avuçta gül ezip göğe fırlatmak neye yarar tenimizi yeniden tanımlamaktan başka hayatın diyorduk, geçen gün laf arasında hiçbir erdemi kalmadı gözümüzden kaçıracak tattık hepsini, imzalar attık, gazetelere ilanlar verdik saftirik demişti muhaliflerimiz son genel kurulda bize halbuki komedyen taklidi yapıyorduk bozuk terazi kullandık melankoliyle coşku arasındaki dengeyi bozmamak için bizden artan nevroz onlara da yaradı düzmüş oldular sonunda bütün eksiklerini o gün birisi ateşkes demişti; bu kadar kısa sürmese belki de iyi bir çizgi film yapardık kardugh'lardan araya reklam girince ölülerimizi toplar, kaşla göz arasında gömerdik lan yavşak! derdik film başlayınca kaldığı yerden değil mi ki bizi her kavşakta polisle korkuttular oğlumuzun kirvesi de emniyet amiri olsun insan olan sırf bu inada bağışlardı en iyi yardımcı oyuncu ödülünü kimse ben oynarken elime konuşmasın biz tarihe tanıklık etmek için ifade vermeye geldik baş başaltı müselles, kapış serbest'te sıramızı savdık ruhumuz her ne kadar esas duruştaysa da vicdanımız rahat bütün geçiş noktalarında şövalye muamelesi gördük halbuki kavalyeyiz: çünkü hiçbir yere "damsız girilmez" hayatın bizden sakınacağı bir anlam da kalmadı nasılsa öğrendi çocuklar kirpinin sırrını bütün savunması üstüne işeyinceye kadarmış demek bu kadar saldırgan olmamız boşuna değil hem artık herkesin bir evtimsahı var gözyaşımızla sindirim sistemimiz arasındaki o tuhaf macerayı izlemek kolay oluyor ne sürüngenlere hakaret ediyoruz ne de erkekliğimize dokunuyor sulugözlerimiz savcılar saygın bulmasa da gayretimiz var en azından kavakların hangi yolla çiftleştiğini anlamaya hayber kalesi içinde kaçak yapılaşmaya yok mu bir dur diyecek var! peki kan kalesi mukimlerine tapu dağıtmak için törene ne gerek var yavrucuğum, bizim üç oda bir salon evimiz davetsiz misafirlere monitörden kim o demeye mecalimiz var medeni cesaretimiz var: onlar burdan taşınalı çok oldu tıkırtıya duyarlı bant kaydımız var bizim yerimize zıvanadan çıkan hanım çabuk silahımı getir! ince, koskoca hırsızlar nasıl tırsıyor terminalden havaya fırlatılan en büyük asker için yeri geldiğinde bükerek sustuğumuz vücut isterse davula gön yaptığımız bir kalbimiz: bundan bir bumerang öyküsü çıkaracak iyi edebiyatçılarımız var orda şimdi şırnak: kırbaç: şırraak ! hoh hoh hosaybin iki üç daha fazla katliam var bir kulp var ayrılığa takacak haydi şimdi hep bir ağızdan: devlet kaç tazı tut!"
"hayatım, bir güle bakıştaki sırsın sen kim ikrar eder gözbebeğindeki foyayı kaç vartadan geçtin, bu kaçıncı badiren hiç biri hatırlamak istemiyor bu haytayı Çığrında hışım var da, sus'sun sen hayatım sıyrığımda kar lekesi, kan sesi hışırtımda namluyla tetik arasında sızlayan aklım Çekirdekte heves, ukdesin kovanda hayatım, gez'sen gözüm kalmaz arkada yeter ki yaramda ahın, canımda ahdın olsun minnet etsem ağırına gider, bühtan, ayıp bana bedendeki, arzuysa, tendeki ağusun İtiraf et hayatım! üvey de olsak ikiziz birimiz cazip de, anlamadım hangimiz meczup yutkunmam ağlatır seni, ama sevincin galiz hicranı farfara ömrüm, kim her aşkta mahçup hayatım, kırkı çıkanım, kırk odada esir mecalimsin kırk zamanın kırkında boğulmuş siftah cürmümsün, iflahım, kadrim, katlimsin ne hesabımda bir açık kalmış sana, ne bir iştah belki haz ve azap yine sır ve sus ama ukde ve heves"
(bkz: güzel hafıza) (bkz: güzel ikizler) (bkz: güzel ev)
yürek paralayan bir mısra sahibi. * şöyle ki; "güzel ev, gündüzün ne güzel, o oğlan burda, o güzel oğlan, ah güzel oğlan, güzel oğlan, sen iyiliğin peşindesin. ayrılık yok, bitti o, birleşti, filin gülüşüyüm, tavuğun kaçışı, iyilik güzel şey, ne güzel şey, ah bu güzel iyilik, güzel iyilik. perdeyi açtım, kitap uçuştu, bu güzel evde aklım tutuştu, fili, tavuğu, eşeği, kuşu, ayrılık yok, bitti o, birleşti."
upuzun bir zaman, gözümün önünde tutmuşluğum, sükut talimlerinde bana yardımcı olmuşluğu vakidir. şöyle ki; "konuşulmayan konu, kapatılmayan kapı, hapse giriyorsun, ama kapı açık, eh, bu da bir adalet sağlamıyor, iki tekrar işte, iki yılanın hikâyesi. tahrik etme, boş ver, şiddeti büyütme, bırak şu meşenin altına uzanayım, bırak palamut meşeyi terketmesin, ihtimallerle insan mahkûm edilmesin. adalet olan yere kim sığınmaz ki, madem unutacaksın, o zaman hatırlama, kalp bu, iyisi de var, kötüsü de, işte, ben her zaman buna inanıyorum."
"güzel ikizim, ne kadar acayip değil mi, bu kadar saf bir insanın yorgun görünmesi, iyi bir kalbin alıp başını gitmesi, ne acayip, evet, çok acayip. ben de biliyorum yollar bozuk, değil mi, arı masum, iğne tuzak değil mi, böyle dönüp dolaşma, kalbinden uzaklaşma, biz sabah olunca uyanacağız. ben de senin gibiyim, hiç aldatmadım, ama sonra kaderle başbaşa kaldım, meşenin altına bir yatak hazırladım, gel, her şey herkese anlatılmıyor."
"devletin, aklın ve edebin" surları çoktan geride kalmıştır zaten. siyahi'nin siyah sayfalarına ak puntolarla düşmüştü ilk defa, görmüştük ki ne güzeldi. sloganlaşmak pahasına; enis akın'ı seviniz (beş defa)
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |